10° Parçalı az bulutlu

Yemen, Kafkas, Esir Kampı, Çanakkale, Kurtuluş Savaşı, Hayatı Savaşlarda Geçmiş Kahraman Ali Çavuş

YAZARLAR - Mart 18, 2022 14:39 A A

DÖRT SAVAŞ BİR ESARET YAŞAYAN FETTAHOĞLU ALİ ÇAVUŞ

Fettahoğlu Ali unutulmuş milyonlarca kahramandan biridir.

Osmanlı Devleti diz çöktürülmeye başladığı dönemler genç bir delikanlıdır. Siyah dalgalı saçlarının altında kara gözleri etraflarına örülen ateş çemberine şahit oluyordu. Bir tarafta ayrılıkçı Ermeniler şehirleri kendi namlarına yönetmeye başlıyor diğer tarafta ayrılıkçı Rumlar köylere sınırlar çekmeye çalışıyordu. 1900 lü yıllara adım atalı birkaç sene geçmişti ki Erbaa sokaklarında tellallar davulcuların soluklandığı anlarda bağırmaktadır:

“Ey ahali duyduk duymadık demeyin devletimiz Yemen’e asker gönderecektir…” Sebep? Sebebini belki de devlet bile bilmiyordu…

Ali o günlerde ilk eşini elim bir hastalıktan dolayı kara toprağın bağrına vermiş Fadime’yle evleneli çok olmamıştı. Medresede aldığı eğitim ve son zamanlarda devletin düştüğü durum hakkında çok bilgisi vardı fakat bu çağrıya nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Hocasına ulaştı çarçabuk: “Evladım devlet bizim babamız gel deyince gitmek, git deyince koşarak uzaklaşmak lazımdır…” cevabını almıştı.

Fadime’si ne derdi?

“Ben seni bir ömür boyu beklerim. Dediğin yerin uzak mı yakın mı olduğunu bilemem ama bu kalbim sana her zaman yakın olacak. Sağ gelirsen bu dünyada şehit olursan Cennet’te buluşuruz Ali’m.” Demişti biriciği.

Adana istasyonuna vardıklarında yokluğun ne olduğunu gözleriyle gördü Ali. Cepheden cepheye sürüklenen askerlerin insan kılığından çıktığını ilk defa orada şahit oldu. Verilen yemeğin yemek olmadığını Anadolu’nun yağız delikanlılarının aç ve sefil olarak yalınayak trenlere bindirilip, ‘Çölün insan yuttuğu yere’ nasıl gönderildiğine şahit olmuştu.

Trene bindiğinde memleketinde yakılan ağıtlar aklına düştü. Dudaklarından dökülmeye başladı. Sonra tebessümle dışarıyı izledi. ‘Acaba onun için de bir ağıt yakan olacak mıydı?’ Anasının elini öpüp başına götürürken Fadime’si kenardan sessizce izlemişti onu…

Yemen topraklarına vardıklarında dağınık askerlerin sefilliğine bir kez daha şahit oldu. Bununla da kalmadı şahit olduğu manzara. Adana garında gördüğü sefalet burada had safhaya çıkmıştı. Gecelerin süsü yıldızlar yerini güneşe bıraktığında memleketinde dost bildiği güneş bile düşman kesiliyordu. Hele şehir denilemeyecek kadar harabelerle çevrili evlerin aralarına girdiklerinde çoğu zaman insanlığından utanıyordu. İlk zamanlarda benzetip açıklayamadığı kemiklerin, ‘Onlar çocuk kemikleri asker ağa ölen çocukları diğer çocukların anneleri pişirdikten sonra kemikler kalıyor onları da köpekler yemezse ortalığa böyle saçılıyor…’ dediğinde Bedeviye hayretle bakmış günlerce azık yiyememişti. Hoş ortada doyasılık bir yemek te yoktu. Yokluğu anlatan, saraydan yardım isteyen yaverliğini yaptığı kumandana saraydan gelen cevapları biliyordu: ‘İdareyi maslahatına bakınız…’ Bizden bir şey istemeyin ne haliniz varsa görün!

Ya Fadime günlerin tamamladığı aylar seneleri atlatmıştı. Tamı tamına ondörtyıl geçmiş anasının evine gönderilen Fadime’nin gözleri yollarda kalmıştı. Dile kolay. Bugün biz on dört saniye internetin gelmesini bekleyemezken Fadime, milyonlarca Fadime yıllarca evdeşlerini beklemişlerdi…

Hayat devam ediyordu ve babası Fadime’yi evlendirme kararı almıştı. Gözü yaşlı kalbi kırık Fadime büktü boynunu kadere razı olacaktı. Ali… Ali gitmiş fakat haber gelmemişti. Düğün sözü kesildiği gece sabaha kadar ağlamakta fayda vermedi Fadime’nin inlemelerine. Ayın son Cuması düğün vardı. İki Cuma geçince şehrin delisi Salih belirdi avluda kilim dokuyan Fadime’nin başında.

“Düğünü bir hafta erteleyin Ali yolda!” dedikten sonra kirişi kırmıştı Deli Salih.

Fadime koşa koşa gitti anasının eline eteğine yapıştı, babasına yalvardı. Kimin deli kimin veli olacağını bilmeyen aile haber gönderdiğinde düğün ertelenmişti…

Cuma namazı cemaat dağılırken Hoca Fehmi Efendi’nin Erbaa sokaklarında eline Ali yapışmıştı. “Var git Fadime’yi evine götür.” Emriyle sokakları arşınlayan Ali’nin önünde Salih güle oynaya bağıra bağıra koşuyordu. Fadime can yoldaşını görünce dili tutuldu konuşamadı belli zaman…

Ondört yılı devirmişler geçen zaman aşklarını perçinlemişti.

Anadolu’nun dört tarafında yakılan ateş Cihan Harbi’ne dönüşünce Ali bir kez daha ahretliğinden izin koparmayı başarmıştı. “Söz verdim bir kere bir ömür boyu beklerim.” Dediğinde Fadime karnını okşuyordu. Ya bir yiğit ya da bir yiğidi doğuracak ana dünyaya gelmeye hazırlanıyordu.

Kafkas Cephesi bir yiğit görmeliydi. Dondurucu soğuğa rağmen buzların ortasına daldı.

Bir gece elleri ovulurken açmaya çalıştı gözlerini. Ellerine kar kütleleri doldurulup ısıtılırken Ali hayal meyal açtı gözlerini. Birkaç gün kendine gelmesi için yapılan bakımdan sonra Kazak komutanın karşısına çıkardılar. İki hain Ermeni’nin arasındaydı. Bir askerin ölmeyi isteyeceği bir zamanı yaşıyordu. Esaret ne utanç vericiydi.

“Yarın trenle hareket ediyoruz bundan sonra sürekli yanımda olacaksın!” Kazak komutanın eliyle götürün emrini alan Ermeni asker Ali’ye bir tekme vurduğunda yüzüne yediği kamçıyla neye uğradığını şaşırmıştı. “O benim yanımda ona dokunanı yakarım!” Kazak komutanın emri korkak köpeklerin kuyruğunu sıkıştırmasına yetmişti.

Haftalar komutanın yanında geçerken bir gece yarısı kaldığı barakanın kapısı aralandığında: “Ali çabuk üzerini giy yanıma gel!” Kazak komutan.

Geceyi yarıp esir kampının dışına çıktılarında yanlarında bir askerden başka kimseler yoktu. Otomobil ağır aksak ilerlerken kamp gözden kaybolunca komutan otomobilin durmasını istedi. Koynundan bir mektup çıkarıp konuşmaya başlayacağı sırada karanlığın içinden iki adam belirince komutanın diğer askeri silahına davrandı fakat ensesine yediği ve komutanın silahından çıkan kurşunla son nefesini verdi.

“Bana bak bunu İstanbul’da falanca komutana vereceksin. Sakın ola ondan başkasına vermeyesin. Benim adım Ruslar gelene kadar Mohammad’dı şimdi bana bunlar Narhoz adı taktı. Var selametle bu yiğitlere tesimlimsin…” Son görüşüydü komutanı…

Teslim alanlar tek ses etmeden kayığı Karadeniz’e açılan gemiye yanaştırdıklarında kaptan yanında belirdi: “Bize emanetsin, canımızdan ötesin…” Rüzgar kara saçlarını okşuyordu Ali’nin…

Günler sonra Galata rıhtımına varınca helalleşti hepsiyle. Koynunda emaneti aklında Fadime’siyle. Ama şimdi; ‘Önce Vatan!’ diyenlerin safındaydı.

İlk gördüğü askere verilen ismi sorduğunda karnına bir dipçik yedi. “Vay seni kaçak vay…” diyen diğer asker de tekmeyi vurunca neye uğradığını şaşırdı Ali. Ne dese ne söylese inandıramadı hiçbirini. Karakol kumandanı gelene kadar etmediğini bırakmadı askerler. Kumandan gelip sorguya başlayınca nacak o zaman anlatabildi meramını. Kumandan inanmasa da ismini verdiği kumandana haber gönderince karakolun önünde duran arabadan heyecanla fırlayan kumandanın karşısına hepsi ip gibi dizilmişti. Ali emaneti verince kumandan masanın başına oturdu: ‘Evladım şimdi sana bir berat vereceğim ve evine sağ salim dönebilirsin.’ Ali neye uğradığını şaşırmıştı. Hazır ola geçip kükredi: “Kumandanım vatanım yanarken ben evime nasıl giderim. İzin verin Çanakkale’ye gideyim!”

Kumandanın gözünden yaşlar boşalırken Çanakkale için celbi hazırlanmıştı Ali’nin.

Bedr’in Arslanları’ndan sadece biri olmuştur…

Yıllar sonra evine döndüğünde kapıyı çalıp Fadime’sini sorduğunda; ‘Ana seni bir adam soruyor…’ diyerek bağıran evladının ardından göz yaşları dökerek bakar. ‘Devlet Baba beni çağırdı gittim. Eve geldim evladım babasını tanımadı…’ der. Fadime kavuşur sevdiceğine.

Harplerde devlet yenik düşünce bu defa ayrılıkçı Rum ve Ermeniler ateşi harlar. Gün gelir Ali’ye haber ulaşır; Son bir kez Kurtuluş Savaşı için…

Gözünü kırpmadan gider. Eline silahını alınca etrafında bıyığı yeni terleyen delikanlılara bakar. Aklına yıllar önce Adana Garından gördükleri gelir. Yemen, canlanır gözünün önünde kumdan çıkan hayvanları insanların nasıl yedikleri, aç kalanların birbirlerinin ölmesini nasıl beklediğini…

Sakarya’lar, Büyük Taarruzlar derken Ali mavi gözlü bir kumandanın gözüne ilişir. Şehit olmak nasip olmaz, şehit olamadığı her gece ağlamak düşer nasibine.

Mavi gözlü kumandan Ankara’ya dönerken Ali’nin çağırılmasını ister. Tekmil veren Ali, adını duyduğu Mustafa Kemal Atatürk’ün süvari alayına girer. O günden sonra yıllarca mavi gözlü kumandanın yanında kalır ve yıllar sonra evine döner. Bir ömrü Devlet Baba’sına hizmetle geçirir. Çocukları ve torunları arasında Atatürk’ün adı ne zaman anılsa o hüngür hüngür ağlar. Hıçkırıklara boğulur. Ayağa kalkar haykırır: “O ve onlar olmasaydı…” onlar böyle kazandı.

Bugün bakıyorum da ben de dahil; ‘Ben olmasaydık…’ diye başlayıp bitiyoruz cümlelerimizi. Belki de işin sırrı burada. Ben olmaktan çıkıp, Biz olamadığımızdandır ayrılıklarımız, sorunlarımız…

Hayatına mı, yaşadıklarına mı, gördüğü yokluğa mı, çektiği hasrete mi?.. Neye ağladığını kim bilebilir. Bilinecek tek bir şey varsa o da bu vatanın kolay kazanılmadığı ve savunulmadığıdır.

Torunları bugün içimizde onun mirasına sahip çıkarak dimdik şereflice bir hayat sürüyorlar. Ne mutlu onlara ki öyle bir dedeye sahipler.

Not: 2018 yılında yazdığımız bu yazıyı bugün tekraren düzenleyip yayınladık. Aziz şehitlerimizin ruhu şad mekanları Cennet olsun.

Fatih Kaplan 18-03-2022

 

 

 

 

 

 

YAZARLAR - 14:39 A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.

HABER LİSTESİ

  • 01
    Büyük Birlik Partisi Erbaa İlçe Başkanlığında Kongre Heyecanı
    Büyük Birlik Partisi Erbaa İlçe Başkanlığı 04/05/2025 (Pazar) günü ilçe kongresi yapacak. Konuyla ilgili açıklama yapan Büyük Birlik Partisi Erbaa İlçe Başkanı M. Fatih Çınar; “Kongremize Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Uğur BULUT,  Tokat İl başkanımız Sayın Mustafa OMALAR, Tokat İlçe başkanlarımız, Sivas İl Başkanı Sayın Ahmet POLAT, Merkez ilçe Başkanı Sayın Osman KÖSEDAĞ […]
  • 02
    Fatih Kaplan: Turhal Belediye Başkanı Erdem Ural’ın Hakkını İade Edelim
    Turhal Belediye Başkanı Chp’li Erdem Ural’ı daha önce iki kez eleştiren yazımız olmuştu. Biz gazeteciler eleştirmek kadar eleştirdiğimiz konuları araştırıp doğrularını bulunca takdir ve tebrik etmekle de yükümlüyüz. Tabi bu kural, mesleğini hakkıyla yapan, gazetecilik etik kurallarına uyan ve kalemini başkalarına peşkeş çekmeyen namuslu ve şerefli gazeteciler için geçerlidir. Yoksa bu kurallar, başkalarından nemalanan, azgın […]
  • 03
    Anahtar Parti Erbaa İlçe Bşk. Hüseyin Yağcı: Biz Milletimizin A Planı Olacağız
    Anahtar Parti Erbaa İlçe Başkanı Hüseyin Yağcı, ilçede görev yapan basın mensuplarıyla bir araya geldi. Toplantıya Anahtar Parti Erbaa Kadın Kolları Başkanı Sündüz Özen, Gençlik Kolları Başkanı Onur Cambaz ve parti yetkilileri katıldı. Erbaa ilçe teşkilatında ‘Tanışma toplantısı’ temasıyla basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Yağcı’nın açıklamaları arasında; hafta sonu Ankara’da yapılacak olan Anahtar Parti Olağan kurultayı, […]
  • 04
    F. Kaplan: Gizli Hazinelerimizden Ergin Hoca Öğrencileriyle Şühedanın Huzurunda
    Belirli dönemlerde şehrimizin Gizli Kahramanlarını gün yüzüne çıkarmaya çalışıyoruz. Bugün ki yazımızda bu toprakların hamuruyla yoğurulmuş, kendini yetiştirmekle kalmayıp eğitim camiasında öğrencilerini evlatları gibi gören; Tokat Gazi Osman Paşa Üniversitesi Erbaa Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Ergin Temel’i sizlere anlatmak istedik. Tüm çalışma ve hayatında insan odaklı işler yapan hocamızı biraz daha yakından […]
  • 05
    Fatih Kaplan: Bu Dünyadan Süleyman Adından Bir İnsan Geçti
    Süleyman adında bir insan geçti bu dünyadan. Birkaç yıl önce şehre yerleştiğinde tanışmış, küçük yaşta yetim kaldığını büyükşehirde nasıl bir hayat mücadelesi verdiğini anlatırken öğrenmiştik. Son zamanlarda yatalak olan annesine son nefesine kadar bağlı kaldı ki birkaç ay öncesine kadar hep üzerine titredi. Anılarını anlatırken ağlanacak zamanlarda bile bizi etrafındaki herkesi güldürürdü. Tanıştığı selam verdiği […]